Beşincisi: Dücane’nin akıl, beyin, işitme, görme gibi kullandığı argümanlardır. Kur’an’da itaat ve işitme körü körüne boyun eğmek demektir. Bu da insan doğasına aykırıdır, diyor. Ve Diyor ki: Kur’an’da akıl kelimesi, isim olarak geçmiyor. Demek Muhammed, beyni ve gerçek bilgiyi bilmiyor. Neden Kur’an’da Allah gördü, işitti fiili geçtiği gibi Allah akletti fiili geçmiyor.
Evvela: Kur’an’ın ve o günün Araplarının kullandığı akıl ve akletme, bizim Osmanlıcada kullandığımız bilgi ve bilme manasında değildir. Dücane çok ve çok etimoloji bildiğini iddia ediyor. Biraz baksa idi, bu akletmenin bilgi değil de riski yenmek üzere karar vermek, işi karara bağlamak demek olduğunu anlardı. Nitekim bu kökten gelen ıkal, insanların başına bağladığı örtü ve o örtünün ipi demektir. Evet akıl, akrabalık bağı manasına da gelir. Ikal fidyesi, akrabaların ödemesi gereken fidye manasına gelir.
İşte akıl sadece bir eylem olduğu için isim-masdar olarak Kur’an’da geçmemiştir. Onun yerine lübb (insanın özü yani beyni), ilim (insanı doğruya götüren veri) gibi kelimeler geçiyor. Evet Kur’an’da, Allah aklediyor kelimesi, geçmiyor. Çünkü düşünüp sonra işi karara bağlamak Allah için acizlik ifadesi olur. Allah ise, mutlak aşkındır, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Nitekim fikir de basamaklar kurup derinlemesine sonuca varmak demek olduğundan Allah düşünüyor da denmez. Ve Kur’an’da böyle bir fiil yoktur. Fakat yüz küsur yerde Allah bilir, diyor.
Kitabın Özellikleri
Basım Dili | Türkçe |
Sayfa Sayısı | 284 |
Kapak Türü | Karton Kapak |
Kağıt Türü | 2. Hamur |
En / Boy | 13,50 / 19,50 cm. |